Uçan Halı ve Ayasofya'nın Sırrı

Bir zamanlar, İstanbul’un eski ve büyülü sokaklarında yaşayan Kerem adında bir çocuk varmış. Kerem, tarihî eserler ve eski hikâyelerle büyüyen bir çocukmuş. En çok sevdiği yerlerden biri Ayasofya’ymış. Her gün oraya gider, kubbenin altındaki yankıları dinler ve eski çağların ruhunu hissetmeye çalışırmış.

Bir gün, Kerem Ayasofya’nın arka tarafındaki bir antikacının önünden geçerken içeriden gizemli bir halı görmüş. Halı, üzerinde altın rengi işlemeler olan çok eski bir parça gibi duruyormuş. Antikacıya girip halıyı dikkatle incelemiş. Antikacı ona gülümseyerek, "Bu sıradan bir halı değil," demiş. "Bu halı, İstanbul’un en büyük sırlarını keşfetmene yardımcı olabilir."

Kerem, merakına yenik düşmüş ve halıyı almış. Eve döndüğünde halıyı yere sermiş. O anda halı, sihirle havalanmış! Kerem bir anda kendini İstanbul’un göklerinde bulmuş. Uçan halı onu Ayasofya’nın tepesine doğru götürmüş. Ayasofya’nın kubbesinin zirvesine yaklaştıklarında, halı onu gizli bir kapıya bırakmış.

Kapı, Ayasofya’nın daha önce kimsenin görmediği bir bölmesine açılıyormuş. Kerem, içeri girdiğinde duvarlarda eski Osmanlı ve Bizans tarihine dair gizli semboller görmüş. Bu semboller, Ayasofya’nın altında saklı olan büyük bir sırrın haritasını gösteriyormuş. Kerem, haritayı takip ederek binanın altındaki gizli bir tüneli keşfetmiş. Tünelin sonunda büyük bir hazine odası değil, tarihin en eski kitaplarından biri varmış.

Bu kitap, Ayasofya’nın gerçek hikâyesini anlatıyormuş. Meğer Ayasofya, sadece bir yapı değil, zamanın akışını koruyan bir mühürmüş. Kerem, kitabı okudukça bu sırrı öğrenmiş ve tarihin en önemli koruyucularından biri haline gelmiş.

Uçan halısı ile İstanbul’un tarihî sokaklarında dolaşmaya devam eden Kerem, Ayasofya’nın sırrını korumaya ant içmiş.